Sultanahmet Camisi ve Ayasofya Müzesi, İstanbul’un en ünlü anıtları arasında yer alırken, Bizans dönemine ait hipodromun (At Meydanı) yanında, ağaçlıklarla çevrili Sultanahmet Meydanı’nın iki ucunda konumlanmaktadır. Bu etkileyici tarihi alanda, Bizans döneminin büyük sarayının bir bölümünde inşa edilmiş olan Büyük Saray Mozaikleri Müzesi ve Türk-İslam Eserleri Müzesi gibi birçok müze bulunmaktadır. Ziyaretçilere zengin tarihi ve kültürel bir deneyim sunan bu alan, İstanbul’un geçmişine dair önemli izler taşımaktadır.
Ayasofya Müzesi
Ayasofya, mimarisi, tarihi ve sanatsal zenginliği ile İstanbul’un ve dünyanın en önemli eserlerinden biridir. “Kutsal Bilgelik Kilisesi” anlamına gelen Ayasofya, 537 yılında Bizans İmparatoru I. Justinianus tarafından yaptırılmıştır. Kentin Bizans başkenti Konstantinopolis olarak ihtişamını yansıtan bu yapı, o dönemde Hristiyan dünyasının en büyük kilisesi olarak kabul edilmiştir. 1453’te Osmanlı’nın İstanbul’u fethiyle camiye dönüştürülmüş ve dört minaresi eklenmiştir. Ayasofya’nın kubbesi ve dış cephedeki destekleyici payandalar, yapının mimari dayanıklılığını artırmak için tasarlanmıştır.
Mozaikler, Ayasofya’nın içinde, Bizans mozaikleri özellikle görülmeye değerdir. Bizans sanatının en iyi örneklerinden olan bu figüratif mozaikler, ikonoklazm döneminden sonra, yaklaşık 9. yüzyılda yapılmıştır. Mozaikler arasında Deisis Mozaiği, Meryem ve Çocuk İsa Mozaiği, İmparator Konstantinos Monomakhos ve İmparatoriçe Zoe Mozaiği bulunmaktadır. Ayrıca, üst duvarlar ve kubbe kısımlarındaki altı kanatlı melek tasvirleri de dikkat çekicidir.
Zemin Katta bulunan Ayasofya’nın ana giriş kapısı, Bizans döneminde yalnızca imparatorların kullandığı bir kapıdır ve bu kapının üstünde önemli bir mozaik yer alır. Osmanlı döneminde eklenen mihrap, minber, hünkar mahfili ve müezzin mahfili de zemin katta bulunmaktadır.
Galeriler, Ayasofya’nın galerilerine ulaşım, girişe göre sol taraftaki rampadan sağlanır. Buradaki mozaikler Bizans döneminin sanatsal detaylarını sergiler. En ünlülerinden bazıları İsa Mozaiği, Çocuk İsa’yı tutan Meryem Mozaiği ve İmparator Aleksandros Mozaiğidir.
Ayasofya’nın nefi, 56 metre yüksekliğindeki devasa kubbesi ile kaplıdır ve ziyaretçilere büyük bir görkem sunar.
Türbeler: Ayasofya’da üç Osmanlı türbesi bulunur. Bunlar II. Selim, II. Murat ve III. Mehmet’e aittir. En eskisi olan II. Selim türbesi 1577 yılında Mimar Sinan tarafından yapılmış ve İznik çinileriyle süslenmiştir.
Şadırvan, 1740 civarında yapılmıştır ve Osmanlı Rokoko üslubunun zarif bir örneğidir.
Million Taşı
Million Taşı, İstanbul’un tarihi önemine dair önemli bir anıttır ve Roma İmparatorluğu dönemine kadar uzanan bir geçmişe sahiptir. İstanbul’daki Hipodrom’un yakınında bulunan bu taş, antik çağlarda şehirlerin uzaklıklarını belirlemek için referans noktası olarak kullanılmıştır.
- Köken: Million Taşı, Roma İmparatoru I. Constantinus tarafından 4. yüzyılda yaptırılmıştır. Bu taş, Roma İmparatorluğu’nun yeni başkenti olan Konstantinopolis’in (İstanbul) merkezi olarak kabul edilen bir işaret taşıdır.
- Uzaklık Ölçümü: Million Taşı, antik dönemdeki önemli yol noktalarından biri olarak, Roma İmparatorluğu’nun çeşitli şehirlerine olan mesafeleri gösteriyordu. Bu taş, “mil” teriminin kökeni olarak da bilinir ve “milyon” kelimesinin etimolojisine katkıda bulunur.
- Yapı: Taş, büyükçe bir dikdörtgen şeklindedir ve genellikle mermerden yapılmıştır. Üzerinde yer alan yazıtlar, tarihsel ve coğrafi bilgileri içerir.
- Yazıtlar: Taşın üzerindeki Latince yazılar, o dönemin yol haritası hakkında bilgi verir ve şehirlerin isimlerini belirtir.
Million Taşı, günümüzde hala ziyaretçilerin ilgisini çeken bir tarihi kalıntıdır. İstanbul’un turistik merkezlerinden biri olan Sultanahmet bölgesinde yer alan bu taş, antik dönemden kalma bir simge olarak önemli bir yere sahiptir. Ziyaretçiler, taşın çevresindeki tarihi yapılarla birlikte bu önemli eseri de görebilir ve geçmişe dair izler bulabilirler.
Million Taşı, İstanbul’un merkezi bir konumunda bulunur ve diğer tarihi yerlerle birlikte ziyaret edilmesi oldukça kolaydır. Tarih meraklıları için İstanbul’un zengin geçmişine dair önemli bir durak niteliğindedir.
Yerebatan Sarnıcı
Yerebatan Sarnıcı, İstanbul’un en etkileyici tarihi yapılarından biridir ve Bizans İmparatoru I. Justinianus tarafından 532 yılında yaptırılmıştır. Bizans’ın büyük sarayının su ihtiyacını karşılamak için inşa edilen sarnıç, Osmanlı döneminde uzun süre fark edilmemiştir ve yaklaşık bir yüzyıl boyunca kullanılmadan kalmıştır.
Yerebatan Sarnıcı, 336 sütunla desteklenen tavanı ve mistik atmosferiyle dikkat çeker. Her biri yaklaşık 8 metre yüksekliğindeki bu sütunlar sarnıcın geniş kubbesini ayakta tutar. Sarnıcın ziyaretçilere açık kısmında, loş ışıklar ve klasik müzik eşliğinde büyüleyici bir atmosfer sunulmaktadır. Ancak sarnıcın yaklaşık üçte ikilik kısmı 19. yüzyılda tuğla ile örülerek kapatılmıştır.
Medusa Başı Kaideleri, sarnıcın en ilginç bölümlerinden biri, uzaktaki köşede bulunan iki sütun kaidesidir. Bu kaideler Medusa başı şeklinde oyulmuştur ve Bizans döneminde eski anıtlardan sökülerek buraya yerleştirilmiştir. Medusa başlarının Bizanslılar tarafından su perilerinin kutsal mabedi olarak bilinen “nymphaion”dan getirildiği düşünülmektedir.
Yerebatan Sarnıcı, etkileyici mimarisi, gizemli atmosferi ve tarihi detayları ile İstanbul’da mutlaka görülmesi gereken yerlerden biridir.
I. Ahmet Türbesi
I. Ahmet Türbesi, İstanbul’un en önemli ve en güzel türbelerinden biridir. 1620-1622 yılları arasında, Osmanlı padişahı I. Ahmet’in (1603-1617) anısına inşa edilmiştir. Türbe, mimarisiyle dikkat çeker ve Osmanlı döneminin türbe mimarisinin en güzel örneklerinden biri olarak kabul edilir.
- Yapı Tarzı: I. Ahmet Türbesi, sekizgen planlı bir yapıya sahiptir. Üstü, büyük bir kubbe ile örtülmüştür ve çevresinde dört köşede küçük kubbeler bulunmaktadır.
- Malzeme: Türbe, genellikle mermer ve taş işçiliğiyle inşa edilmiştir. İç mekan, İznik çinileri ile süslenmiş olup, dekoratif unsurlarla zenginleştirilmiştir.
- Peyzaj: Türbe, Sultanahmet Camii’nin hemen yanında yer almakta ve bu ikili yapı, İstanbul’un tarihi siluetini oluşturan önemli unsurlardır.
- I. Ahmet Türbesi’nde padişah I. Ahmet’in yanı sıra, bazı aile üyeleri ve diğer önemli şahsiyetlerin mezarları da bulunmaktadır.
- İç mekanın zengin süslemeleri ve ince işçilikleri, Osmanlı sanatının zarafetini yansıtır. Duvarlar, renkli çiniler ve hat sanatının örnekleriyle kaplıdır.
I. Ahmet Türbesi, yalnızca bir anıt mezar olmanın ötesinde, Osmanlı İmparatorluğu’nun sanat ve mimarlık tarihinde önemli bir yer tutar. Ziyaretçiler, türbeyi gezerek hem I. Ahmet’in yaşamı hakkında bilgi edinebilir hem de Osmanlı dönemi mimarisinin güzelliklerini yakından görebilirler.
Türbe, İstanbul’un merkezi noktalarından biri olan Sultanahmet Meydanı’nda yer alır ve kolayca erişilebilir. Ziyaretçiler, çevresindeki tarihi yapılarla birlikte bu önemli yapıyı da keşfedebilirler.
Haseki Hürrem Hamamı
Haseki Hürrem Hamamı, Kanuni Sultan Süleyman’ın isteği üzerine 1556 yılında Mimar Sinan tarafından inşa edilmiştir ve Osmanlı mimarisinin zarif örneklerinden biridir. Hamam, padişahın gözdesi olan Haseki Hürrem Sultan için yaptırılmıştır ve adını buradan alır. Kadınlar ve erkeklere ayrı bölümlerle hizmet veren hamam, Ayasofya Camii’nin yakınında, buradaki cemaate hizmet verecek şekilde konumlandırılmıştır.
Haseki Hürrem Hamamı, İstanbul’un klasik Osmanlı hamamlarının başında gelir ve mimarisiyle dikkat çeker. Hamam, Mimar Sinan’ın ustalıkla tasarladığı simetrik düzeni ve geniş iç mekanı ile öne çıkar. Kadınlar ve erkekler için iki ayrı girişi olan hamam, her iki bölümde de kubbeli yapısıyla ferah bir atmosfer sunar.
Hamam, 350 yılı aşkın bir süre boyunca halka hizmet vermiş, ancak 1910 yılında kapanarak farklı amaçlarla kullanılmıştır. 2011 yılında kapsamlı bir restorasyondan geçtikten sonra tekrar hamam olarak hizmete açılmıştır ve bugün ziyaretçilerine geleneksel Osmanlı hamam deneyimini sunmaktadır.
İstanbul El Sanatları Merkezi
İstanbul El Sanatları Merkezi, geleneksel el sanatlarına ilgi duyanların ziyaret edebileceği eşsiz bir mekandır. Eskiden Mehmet Efendi Medresesi olarak bilinen tarihi yapı içerisinde faaliyet gösteren merkezde, seramik, hat sanatı ve benzeri geleneksel el sanatları ustalarının çalışmalarını izleme fırsatı bulabilirsiniz. Zanaatkarlar burada hem becerilerini sergiler hem de sanatlarını yeni nesillere aktarır. Ziyaretçiler, yapılan eserleri satın alarak hem el sanatlarına destek olabilir hem de bu sanatları kendi yaşamlarına taşıyabilirler.
Merkezin yanında bulunan tarihi “Yeşil Ev” oteli ise merkez çevresine estetik bir dokunuş katmakta, ziyaretçilere nostaljik ve kartpostallık bir manzara sunmaktadır.
Sultanahmet Camisi
Sultanahmet Camisi, yabancılar tarafından “Blue Mosque – Mavi Cami” olarak bilinir ve iç mekanını süsleyen mavi İznik çinilerinden dolayı bu adla anılır. 1609-1616 yılları arasında Sultan I. Ahmet tarafından, mimar Mehmet Ağa’ya yaptırılan cami, altı minaresi ve eşsiz mimarisi ile İstanbul’un simgelerindendir. Yapımı Osmanlı’nın duraklama dönemine denk geldiği için eleştiriler almışsa da büyüleyici görünümü ve tarihi önemiyle büyük bir cazibe merkezi olmuştur.
Caminin içi, 17. yüzyıl İznik çinileriyle kaplıdır ve detaylarda oymalı beyaz mermer minber gibi sanatsal öğeler bulunur. 250’den fazla pencere ile aydınlatılan iç mekan, ferah ve etkileyicidir. Hünkar Mahfili, padişah ve maiyeti için özel olarak ayrılmıştır. Fil ayakları olarak bilinen kalın sütunlar, kubbenin ağırlığını taşır ve mimariye zarafet katar.
Sultanahmet Camisi altı minareye sahiptir. Bu minarelerden bazıları üç, bazıları ise iki şerefeye sahiptir. Avluya bakıldığında kubbeler ve yarım kubbeler sıra sıra dizilerek çarpıcı bir görüntü oluşturur. Kubbelerin içi de özenli desenlerle bezenmiştir.
Caminin geniş avlusu, iç mekan kadar büyüleyicidir. Avlu, namaz kılınan alanla aynı genişliktedir ve estetik bir simetri sağlar. Burada altıgen tasarımlı bir şadırvan yer alır. Caminin dışında cemaatin abdest alması için musluklar da bulunmaktadır. Gece aydınlatmalarıyla büyüleyici bir manzara sunan Sultanahmet Camisi, özellikle akşam saatlerinde ziyaretçilerine eşsiz bir atmosfer sunar.
Arasta Çarşısı
Arasta Çarşısı, İstanbul’un tarihi Sultanahmet bölgesinde yer alan ve Bizans dönemine kadar uzanan köklü bir geçmişe sahip olan önemli bir çarşıdır. Sultanahmet Camisi’nin hemen arkasında, bulunur.
- Köken: Arasta Çarşısı, 16. yüzyılda, Osmanlı İmparatorluğu döneminde, Sultanahmet Camisi’nin yapımından sonra inşa edilmiştir. Başlangıçta cami ziyaretçileri için hediyelik eşyalar ve günlük ihtiyaçlar sunan dükkanlarla doluydu.
- Gelişim: Çarşı, zamanla yerel zanaatkarların ve tüccarların faaliyet gösterdiği bir ticaret merkezi haline gelmiştir. Osmanlı döneminde önemli bir ticaret noktası olarak bilinirken, günümüzde de bu özelliğini korumaktadır.
- Yapı: Arasta Çarşısı, uzun ve dar bir yapıya sahiptir. Çarşı, geniş bir avlunun etrafına yerleştirilmiş dükkanlardan oluşur ve bu dükkanlar, Osmanlı mimarisinin zarif örneklerini yansıtır.
- Dükkanlar: İçerisinde birçok el sanatları dükkanı, hediyelik eşya satan mağazalar, restoranlar ve kafe bulunmaktadır. Geleneksel Türk el sanatları, seramikler, takılar ve tekstil ürünleri gibi birçok çeşit ürün bulmak mümkündür.
- Ticaret ve Turizm: Arasta Çarşısı, hem yerel halk hem de turistler için önemli bir alışveriş noktasıdır. Ziyaretçilere, tarihi bir atmosfer içinde alışveriş yapma imkanı sunar.
- Kültürel Etkileşim: Çarşı, ziyaretçilere Osmanlı kültürünü ve tarihini yansıtan ürünleri keşfetme fırsatı sağlar. Geleneksel Türk çayları ve atıştırmalıklarının tadına bakmak için de tercih edilen bir mekandır.
Arasta Çarşısı, İstanbul’un en çok ziyaret edilen turistik bölgelerinden biri olan Sultanahmet’te yer alması dolayısıyla oldukça kolay bir şekilde ulaşılabilir. Çarşı, hem tarihi mekanların hem de doğal güzelliklerin bulunduğu bir alanda konumlandığı için, İstanbul gezileri için önemli bir duraktır. Ziyaretçiler, hem alışveriş yapabilir hem de tarihi atmosferin tadını çıkarabilirler.
Büyük Saray Mozaikleri Müzesi
Büyük Saray Mozaikleri Müzesi, Arasta Çarşısı’nın hemen yakınında, Bizans dönemine ait Büyük Saray’ın bir kısmının kalıntıları üzerine kurulmuş, göz alıcı bir mozaik koleksiyonunu barındırır. Bu müzedeki mozaikler, Bizans’ın en parlak dönemlerinde sarayın yüzlerce odasını süsleyen eserlerden geriye kalan, 1872 m²’lik geniş bir mozaik dizisinin parçasıdır.
Mozaiklerde 150’den fazla insan ve hayvan figürü yer almakta ve dönemin sanatı ile günlük yaşamından sahneler betimlenmektedir. Bizans’ın dört bir yanından gelen usta zanaatkarların İmparatorluk atölyelerinde hazırladığı bu mozaiklerin, eskiden Hipodrom’dan sarayın tören alanına uzanan yolda sergilendiği düşünülmektedir. Avrupa’nın günümüze ulaşan en büyük Bizans mozaiklerinden biri olarak Büyük Saray Mozaikleri, sanat ve tarihin eşsiz bir birleşimini ziyaretçilere sunmaktadır.
At Meydanı (Hipodrom)
At Meydanı olarak da bilinen Hipodrom, İstanbul’un Bizans döneminde sosyal ve sportif etkinliklerin merkeziydi. MS 3. yüzyılda İmparator Septimius Severus tarafından inşa edilen bu devasa stadyum, at arabası yarışları ve halkın toplandığı büyük gösteriler için tasarlanmıştı. Eski Hipodrom’un yaklaşık yüz bin kişilik bir kapasiteye sahip olduğu düşünülmektedir. Günümüzde, eski araba yarışı pistini takip eden yol, meydanın doğu-batı ekseni boyunca parkı çevrelemektedir. Yarım daire şeklindeki arka bölüm kemerleri de günümüze ulaşmıştır.
Meydanın ortasında, tarihî bir hava katan önemli anıtlar bulunur. Bunlar arasında, Mısır’ın Luksor kentinden getirilmiş MÖ 1500’lerden kalma Dikilitaş ve Yunanistan’daki Delphoi’den getirilmiş Yılanlı Sütun yer alır. Aynı zamanda, Porphyrogenetos adıyla anılan ve 10. yüzyılda restore edilmiş Örme Sütun da burada bulunur; üzerinde Yeniçerilerin hedef aldığı izler bulunmaktadır. Hipodrom’da ayakta kalan son yapılar arasında, Alman İmparatoru II. Wilhelm’in İstanbul ziyareti sırasında yaptırdığı Alman Çeşmesi öne çıkar. Bu meydan, 532 yılındaki Nika Ayaklanması’nın da başlangıç noktası olup Bizans tarihinin en kanlı isyanlarından birine sahne olmuştur.
Türk İslam Eserleri Müzesi
Türk ve İslam Eserleri Müzesi, 40 binden fazla eseriyle İslam sanatının en nadide koleksiyonlarına ev sahipliği yapmaktadır. Kanuni Sultan Süleyman döneminde görev yapmış Pargalı Damat İbrahim Paşa’nın sarayında yer alan müze, Sultanahmet Meydanı’nda, Sultanahmet Camisi’nin hemen karşısında bulunmaktadır. İslam sanatının Emevi Devleti’nden (664-750) günümüze kadar olan geniş bir dönemini kapsayan eserler sergilenmektedir. Müzedeki her salon, İslam dünyasının farklı bir dönemini veya bölgesini yansıtır.
Müzenin zemin katında ise İç Anadolu ve Doğu Anadolu yörükleri başta olmak üzere Anadolu’nun çeşitli halklarının günlük yaşam tarzlarını gösteren etnografik bir sergi bulunur.
Marmara Üniversitesi Cumhuriyet Müzesi ve Sanat Galerisi
Marmara Üniversitesi Cumhuriyet Müzesi, İstanbul’un tarihi Sphendone duvarlarının üstünde, Hipodrom olarak bilinen alanın güneyinde yer alır. Müze, Sultanahmet Külliyesi içindeki yapılar arasında yer alır ve I. Ahmet tarafından Mimar Sedafkar Ağa’ya yaptırılan külliyenin bir dönüşümü ile günümüze ulaşmıştır.
20. yüzyılın başında, külliyenin At Meydanı’na bakan cephesindeki dükkanların üzerine ek katlar yapılarak Ziraat, Orman ve Maadin Nezareti binası oluşturulmuştur. Daha sonra İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’ne tahsis edilen bu yapı, Marmara Üniversitesi Rektörlük binası olarak kullanılmaya başlanmıştır. 2008 yılında ise Rektörlük binasının giriş katı, “Marmara Üniversitesi Cumhuriyet Müzesi ve Sanat Galerisi” adıyla müze haline getirilmiştir.
Müzede, Özgün Baskı Koleksiyonu ve kısa süreli sergilerin yapıldığı bir sanat galerisi ile İhap Hulusi Görey Galerisi bulunmaktadır. Bu yapılar, hem tarihi bir öneme sahip hem de sanat ve kültürel etkinlikler için önemli bir mekan sunmaktadır.
Firuz Ağa Camisi, İstanbul’un Fatih ilçesinde, 1491 yılında inşa edilmiştir. Mimarisi, Osmanlı döneminin önemli örneklerinden biri olarak öne çıkar. Camiyi, ünlü bir Osmanlı sadrazamı olan Şehzade Mehmed’in oğulları için yaptıran Firuz Ağa inşa ettirmiştir.
Cami, sade ama zarif bir yapıya sahiptir; iç mekanında yer alan kalem işleri ve hat sanatı örnekleri dikkat çekmektedir. Firuz Ağa Camisi’nin mimari özellikleri arasında, merkezi bir kubbe, yanlarda küçük kubbeler ve estetik minaresi bulunur. Caminin avlusunda ise oldukça geniş bir alan yer alır, bu alan zaman zaman sosyal etkinliklere ev sahipliği yapar.
Ayrıca, caminin çevresinde pek çok tarihi eser ve yapının da bulunması, ziyaretçilerin ilgisini çekmektedir. Firuz Ağa Camisi, hem ibadet hem de ziyaret için önemli bir merkez konumundadır
Binbirek Sarnıcı
Binbirdirek Sarnıcı, İstanbul’un en büyük ikinci su sarnıcı olup Bizans döneminden kalma etkileyici bir yapıdır. Yerebatan Sarnıcı’ndan sonra en büyük sarnıç olan Binbirdirek Sarnıcı, 64 x 56 metrelik bir alanı kaplayarak yaklaşık 360 bin kişinin 10 günlük su ihtiyacını karşılayabilecek kapasitededir. MS 4. yüzyılda inşa edilen sarnıç, 264 mermer sütunla desteklenmiş olup dönemin mühendislik başarısını gözler önüne serer.
II. Mahmut Türbesi
II. Mahmut Türbesi, İstanbul’da yer alan büyük ve etkileyici bir yapıdır. Sekizgen planı ve Roma mimari üslubu ile dikkat çeken türbe, Osmanlı padişahlarından II. Mahmut, Sultan Abdülaziz ve II. Abdülhamit’in mezarlarını barındırır. II. Mahmut’un ölümünden bir yıl önce inşa edilen bu türbe, zarif mezar taşları ve şık bir çeşme ile çevrilidir. Türbenin uç kısmında bir kafe bulunurken, Ziya Gökalp gibi önemli bir şair, yazar ve siyasetçinin mezarı da bu hazire içerisinde yer almaktadır. Türbe, hem mimari özellikleri hem de tarihi önemi ile ziyaretçilerin ilgisini çekmektedir.
Çemberlitaş
Çemberlitaş Sütunu, İstanbul’un tarihi simgelerinden biridir ve 35 metre yüksekliğiyle dikkat çekmektedir. MS 330 yılında, Bizans İmparatoru Konstantinos tarafından İstanbul’un yeni başkent oluşunu kutlamak amacıyla yaptırılmıştır. Sütunun inşasında, Mısır’ın Hierapolis kentinden getirilen somaki mermerler kullanılmıştır. Yapı, toplamda 10 taş katmanından oluşur ve 416 yılında metal halkalarla sağlamlaştırılmıştır.
1779 yılında İstanbul’da meydana gelen büyük bir yangın, sütunu etkilemiş ve bu olaydan sonra “yanık sütun” olarak anılmaya başlanmıştır. Sütunun çevresi, güçlendirilmesi amacıyla taşlarla örülmüştür. Çemberlitaş Sütunu’nun etrafında, kutsal emanetlerin gömülü olduğu söylentileri vardır; bu emanetler arasında Nuh’un gemisini yaparken kullandığı balta, Magdalalı Meryem’in kutsal yağ şişesi ve Hz. İsa’nın mucizevi bir şekilde çoğalttığı ekmekten bir parça yer almaktadır. Bu yönleriyle Çemberlitaş, hem tarihi hem de efsanevi bir öneme sahiptir.
Sokullu Mehmet Paşa Camii
Sokullu Mehmet Paşa Camii, 16. yüzyılda, II. Selim döneminde sadrazamlık yapan Sokullu Mehmet Paşa tarafından yaptırılmıştır. Mimar Sinan’ın ustalığıyla 1571-1572 yıllarında inşa edilen cami, eğimli bir arazi üzerine konumlandırılmıştır. Mimar Sinan’ın bu zorlu araziye yaptığı yaratıcı çözüm, mimarlık alanında hayranlık uyandıran bir başarıdır.
Caminin bahçesine girmek için ara sokaklardan geçmeniz gerekir ve bu hazire, ziyaretçileri derin bir huzurla karşılar. İç mekan, zarif oymalarla süslenmiş mihrabın etrafındaki duvarların boydan boya İznik çinileriyle kaplı olmasıyla dikkat çeker. Bu estetik detaylar, camiye mistik bir atmosfer kazandırarak, ziyaretçilerin ruhuna dokunan bir deneyim sunar. Sokullu Mehmet Paşa Camii, hem mimari hem de sanatsal değerleriyle İstanbul’un önemli dini yapılarından biridir.
Küçük Ayasofya Camii
Küçük Ayasofya Camii, İstanbul’un tarihi yarımadasında yer alan önemli bir yapıdır ve adını büyük kardeşi Ayasofya’dan almıştır. İmparator I. Justinianos tarafından 527 yılında inşa edilen bu kilise, Bizans döneminin mimari özelliklerini yansıtan güzel bir örnektir. Uzun hükümdarlık günlerinin başında inşa edilen yapı, zamanla camiye dönüştürülmüştür.
İç mekanda, düzensiz bir sekizgen şekli oluşturan sütunlar, iki kat boyunca ortada yer alan 16 kemerli büyük kubbeyi desteklemektedir. Bu mimari detaylar, Küçük Ayasofya’nın kendine özgü atmosferini oluşturur. Ancak, büyük kardeşi Ayasofya kadar ilgi görmemesinin nedeni, günümüzde ara sokaklarda kalmış olması ve bu nedenle ziyaretçi akınlarından uzak kalmasıdır.
Küçük Ayasofya, Hormisdas Sarayı ile Sen Piyer Kilisesi gibi önemli yapıların arasında konumlanmasına rağmen, bu iki yapıdan daha uzun ömürlü olmuştur. Ziyaretçilerine tarihi bir deneyim sunan Küçük Ayasofya Camii, İstanbul’un zengin tarihi dokusunu keşfetmek isteyenler için önemli bir durak noktasıdır.
Bukoleon Sarayı
Bukoleon Sarayı, İstanbul’un tarihi yarımadasında, Bizans İmparatorları dönemine ait kalıntılarıyla dikkat çeken önemli bir yapıdır. Bu saray, Bizans’ın Büyük Sarayı’nın bir parçası olarak inşa edilmiş ve özellikle denizle olan bağlantısıyla öne çıkmıştır. Günümüzde Bukoleon Sarayı’ndan geriye kalan kalıntıları görmek, tarih tutkunları için büyük bir uğraş gerektirir.
Küçük Ayasofya Camisi’nden eski Fransız Hapishanesi’ne doğru yürüyerek başlayabileceğiniz bu keşif, size önemli tarihi yapıları görme fırsatı sunar. Sarayın bahçesinden Kennedy Caddesi’ne çıkabilir ve oradan sola doğru devam ederek, Bizans’ın Büyük Sarayı’nın sur kalıntılarını ve Bukoleon Sarayı’na ait pencereleri görebilirsiniz.
Bir zamanlar ihtişamlı günlerinde, deniz köşkü olarak kullanılan Bukoleon Sarayı, dalgaların pencerelere vurduğu bir mekan olarak bilinir. İmparatorların burada oturduğu dönemlerde, özel olarak inşa edilmiş merdivenler sayesinde imparator deniz kenarına inerek bekleyen kayıklara binebilirdi.
Zamanla harabe haline gelen bu yapı, geçmişteki ihtişamını yitirmiş olsa da, Bizans mimarisinin ve tarihinin önemli bir parçası olarak İstanbul’un kültürel mirasında yer almaktadır. Ziyaretçiler, bu kalıntılardan hem tarihi bir bağ kurabilir hem de Bizans döneminin görkemini hayal edebilirler.
